22 Nisan 2014 Salı

Nâzım Hikmet Ran

Kısaca Hayatı :

Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963), daha çok Nâzım Hikmet olarak bilinen Türk şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarı. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi inançları yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.
Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.
Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nâzım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal olundu. Mezarı Moskova'da bulunmaktadır.
(tr.wikipedia.org/wiki/Nâzım_Hikmet sitesinden alınmıştır.)

Sizin için seçtiğim şiirleri :

Herkes Gibisin 

Gönlümle baş başa düşündüm demin; 
Artık bir sihirsiz nefes gibisin. 
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin 
Akisleri sönen bir ses gibisin. 

Mâziye karışıp sevda yeminim, 
Bir anda unuttum seni, eminim 
Kalbimde kalbine yok bile kinim 
Bence artık sen de herkes gibisin. 

Bulut mu Olsam 

Denizin üstünde ala bulut 
yüzünde gümüş gemi 
içinde sarı balık 
dibinde mavi yosun 
kıyıda bir çıplak adam 
durmuş düşünür. 

Bulut mu olsam, 
gemi mi yoksa? 
Balık mı olsam, 
yosun mu yoksa?.. 
Ne o, ne o, ne o. 
Deniz olunmalı, oğlum, 
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla. 
Ölüme Dair 

Buyrun, oturun dostlar, 
hoş gelip sefalar getirdiniz. 
Biliyorum, ben uyurken 
hücreme pencereden girdiniz. 
Ne ince boyunlu ilâç şişesini 
ne kırmızı kutuyu devirdiniz. 
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı 
başucumda durup el ele verdiniz. 
Buyrun, oturun dostlar 
hoş gelip sefalar getirdiniz. 

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? 
Osman oğlu Hâşim. 
Ne tuhaf şey, 
hani siz ölmüştünüz kardeşim. 
İstanbul limanında 
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, 
kömür küfesiyle beraber 
ambarın dibine... 

Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı 
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız 
simsiyah başınızı. 
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız... 
Ayakta durmayın, oturun, 
ben sizi ölmüş zannediyordum, 
hücreme pencereden girdiniz. 
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı 
hoş gelip sefalar getirdiniz... 

Yayalar-köylü Yakup, 
iki gözüm, 
merhaba. 
Siz de ölmediniz miydi? 
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp 
çok sıcak bir yaz günü 
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? 
Demek ölmemişsiniz? 

Ya siz? 
Muharrir Ahmet Cemil? 
Gözümle gördüm 
tabutunuzun 
toprağa indiğini. 

Hem galiba 
tabut biraz kısaydı boyunuzdan. 
Onu bırakın Ahmet Cemil, 
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan, 
o ilâç şişesidir 
rakı şişesi değil. 
Günde elli kuruşu tutabilmek için, 
yapyalnız 
dünyayı unutabilmek için 
ne kadar çok içerdiniz... 
Ben sizi ölmüş zannediyordum. 
Başucumda durup el ele verdiniz, 
buyrun, oturun dostlar, 
hoş gelip sefalar getirdiniz... 

Bir eski Acem şairi : 
«Ölüm âdildir» - diyor,- 
«aynı haşmetle vurur şahı fakiri.» 

Hâşim, 
neden şaşıyorsunuz? 
Hiç duymadınız mıydı kardeşim, 
herhangi bir şahın bir gemi ambarında 
bir kömür küfesiyle öldüğünü?... 

Bir eski Acem şairi : 
«Ölüm âdildir» - diyor. 
Yakup, 
ne güzel güldünüz, iki gözüm. 
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... 
Fakat bekleyin, bitsin sözüm. 
Bir eski Acem şairi : 
«Ölüm âdil...» 
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. 
Boşuna hiddet ediyorsunuz. 
Biliyorum, 
ölümün âdil olması için 
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz... 

Bir eski Acem şairi... 
Dostlar beni bırakıp, 
dostlar, böyle hışımla 
nereye gidiyorsunuz? 

(www.siirdefteri.com sitesinden alınmıştır.)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder